Korku matriksi: Suç ağının ve mafyanın sistemleşmesi

Ulvi Saran

Kuralların ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, kamu güvenliğinin ve adaletin gereği gibi sağlandığı güçlü ve gelişmiş toplumlarda, devletin “görünmeyen bir gücü” vardır.

Bir toplumda güvenlik ve adaletin var olduğunu kanıtlamak için, ortalarda havalı üniformalarıyla, silahlarıyla, çakarlı arabalarıyla dolaşan güvenlik güçlerine; azametli adalet saraylarına, yüzbinlerle ifade edilecek yargı görevlileri kadrosuna gerek yoktur.

Devletin gücü, güvenlik ve adalet mekanizmalarının istikrarlı işleyişiyle, görevlerini aksatmadan zamanında ve usulüne uygun yerine getirmeleriyle; kamu vicdanında “adaletin yerini bulduğu,” ”suçluların hakettikleri cezalara çarptırıldıkları” algısının ve inancının pekiştirilmesiyle gösterilir.

Böyle bir düzende, herhangi bir suç tehditinin, kargaşa ve tehlike ortamının farkına varmazsınız. Toplumda sükunet hakimdir. Önleyici güvenlik hizmetleri, suçluların takibi, yargılama ve cezalandırma süreçleri kendiliğinden ve herhangi bir aksama ve müdahale olmaksızın işler.

Sokaklarda çetelerin cirit attığı, masum ve dürüst insanların adi suçluların veya organize suç şebekelerinin saldırı, gasp ve çökme tehditi altında bulundukları; hakları gaspedilenlerin kaybettikleriyle kaldıkları toplumlarda ise bunun aksi geçerlidir.

Böyle bir düzende, suç florasının varlığını ve tehlike atmosferini iliklerinize kadar hissedersiniz. Medyada her gün suç şebekelerinin çökertildiğini; gasp ve cinayet zanlılarının tutuklandıklarını, yargılandıklarını ve çeşitli cezalara çarptırıldıklarını izlersiniz. Ancak, verilen cezalar etkisiz ve yetersizdir. Çoğu, delil yetersizliğinden ve ceza infaz indiriminden yararlanarak fiilen hiç yatmadan cezaevinin bir kapısından girip öbür kapısından çıkar. Hapse atılanlar ise, şaşırtıcı bir biçimde “iyi halden,” “şartlı tahliyeden” ve “açığa çıkma” gibi fırsatlardan yararlanarak kamu vicdanında haklı görülemeyecek kadar kısa sürelerde salıverilirler.

Hal böyle iken, organize suç şebekelerinin ve mafya gruplarının toplumdaki güçleri, ne kadar korkutucu ve başarılı oldukları, medya haberleri ve videolarla yediden yetmişe herkesin zihnine yerleştirilir. Nitekim Türkiye’de herhangi bir sosyal medya platformunda gezinen bir kişinin, organize suç örgütü ve mafya liderlerini yücelten, onları yiğitlik ve kahramanlık simgeleriyle özdeşleştiren, ne kadar karizmatik ve namlı olduklarını vurgulayan kliplere ve tanıtım videolarına rastlamaması mümkün değildir.

Denklem gayet basittir: Eğer toplumda güvenlik ve adalet hizmetini gereği gibi yerine getiren güçlü bir devlet yoksa, toplumsal yapıya “suç florası” hakim olur, otorite ve çekim merkezine illegal yapılar ve oluşumlar yerleşir. Suç ağı ve mafya düzeni sistemleşir.

Gerek yasal meşruiyetin, gerek kanunsuzluğun geçerli olduğu toplumlarda; kaba güce boyun eğmeyi veya hukuka bağlılığı sağlayan temel ve belirleyici bir unsur vardır; “korku…”

Bu yapıda, sistemin işleyişi çerçevesindeki ilişkileri yöneten çok yönlü ve çok katmanlı bir “korku matriksi;” otorite düzeninin sürdürülmesini, bağlılık ve itaatin tabandan en üst düzeye kadar yansımasını sağlayan bir “korku ve güven hiyerarşisi” oluşur.

Siyaset teorisi, “devletin doğuşunu,” insanların geçmişte yaşadıkları, güçlülerin zayıfları ezdiği ve herkesin korku ve tedirginlik içinde olduğu “kaos ve vahşet durumundan” kurtulmak için; aralarında haksızlıkları önlemek, can güvenliklerini korumak ve adaleti sağlamak üzere kendilerini yönetme iradesi ve yetkisini sözleşme ile devrettikleri bir “üst otorite ve örgütlenme yapısı” olarak tanımlar.

Devletin doğuşuyla birlikte insanlar sürekli tehdit atmosferinden kurtuldular. Devletli dönemde korku, yönsüz bir tehdit olmaktan çıkarak kamu düzeninin hizmetine giren; suç işleme ve başkalarına zarar verme girişiminde bulunanları caydıran, korkutan; buna karşılık dürüst ve masum insanlara güvenlik ve esenlik sağlayan bir faktöre dönüştü. Yani pozitif bir işlev kazandı.

Korku matriksinin işleyişini sağlayan korku ve güven hiyerarşisi; kimin, kimden ve neden korkması ve kime ne kadar güven duyması gerektiğini gösteren bir ilişki yapısıdır. Toplumsal düzenin bu görünmez yapısal ağında, birbirlerine karşı konumlanan kişiler ve kurumlar, sahip oldukları güç ve zor (şiddet) kullanma yetkisi çerçevesinde normlara ve yasa hükümlerine uyma, otoriteye boyun eğme ilişkisi içinde bulunurlar. Ancak bu korku yasal meşruiyet çerçevesinde işlevselleşiyorsa, yani kamu düzenini ve adaleti sağlıyorsa, “pozitif;” kriminal ve mafyatik güç odaklarının illegal güç tesisi ve icrası ekseninde işlevselleşiyorsa, “negatif” bir yapıya dönüşür.

Pozitif korku matriksi, masumların devlete güvenle teslim olduğu; suçluların ise, kolluk kuvvetleri ve adalet mekanizmasından ve cezalandırılmaktan çekindikleri yapıdır. Bu yapıda yalnızca suç işleme potansiyeli taşıyanları hedef alan korku, masum ve korunmasız insanların devlete duydukları güven duygusunun “negatif izdüşümü” niteliğiyle suçlulara yönelik caydırıcı bir faktör, dolayısıyla adaletin ve güvenliğin teminatıdır.

Kamu otoritesinin zayıfladığı, güvenlik ve yargı sistemlerinin felç olduğu durumlarda ortaya çıkan “negatif korku matriksinde,” korku ve güven ilişkisi ters bir yapıya dönüşür. Pozitif matriks modelinde devletin yasal ve meşru otoritesinden korkması gereken illegal yapılar ve suç örgütleri; güvenlik ve adalet mekanizması işlevini kaybettiğinde cezasız kalacaklarını bildikleri için, kamunun meşru icra ve cezalandırma gücünden korkmazlar. Aksine pozitif düzende kamu otoritesine güven duyması gereken masum kişiler, devletten umutlarını keserler; mafyadan ve suç örgütlerinden korkar hale gelirler.

Böyle bir yapıda;
-Ehliyetli, liyakatli ve haklı olan değil; bileği kuvvetli, bağlantıları ve caydırıcı gücü olan kazanır.
-Toplumda suç algısı normalleşir, yozlaşma yaygınlaşır.
-Onlarca yıl sonuçlanmayan davalardan umutlarını kaybeden işadamları, alacaklarını tahsilat çeteleriyle elde etme yoluna başvururlar.
-Normal yasal faaliyetlerini sürdürmek isteyenler, “korunma” bahanesiyle zorbalara, kabadayılara ve illegal yapılara haraç ödemek zorunda kalırlar.
-Düzenli ve yüksek kazanç getirisi olan işyerlerine “çökme” olayları yaşanır.
-Ticari faaliyetlerde, spekülatif kazanç sağlayan iş kolları ve rant alanlarında, hukuki ve meşru yollardan ve rekabet düzeni içinde yer almak mümkün olmaz. Buralar, tipik olarak mafyatik yapıların ve suç şebekelerinin kontrolünde olur.

Negatif korku matriksinin kökleştiği ve kurumsallaştığı tipik toplumsal düzen örneklerine, Kolombiya ve Meksika gibi Latin Amerika ülkelerinde rastlıyoruz.

Meksika’da, yalnızca uyuşturucu değil, adalet ve güvenlik fonksiyonlarını da fiilen yürüten “narko-karteller,” devletten daha etkili şiddet araçlarına ve icra gücüne sahiptir. İnsanlar, çoğu durumda mahkemeye değil, kartel liderine başvurur.

Kolombiya’da, hükümetin bir bakanını öldürtecek kadar ileriye giden ve kokain kaynaklı servetini meşrulaştırmak için sık sık yardım kampanyaları düzenleyen Pablo Escobar’ı, halk bir “suçlu” değil, “baba” olarak görüyordu.

Ne yazık ki, epeyce süredir, pozitif korku matriksinin dayanaklarını, insanlarına hukuk ve güvenlik sağlama işlevini kaybetme sürecinde olan Türkiye; hızla negatif korku matriksi düzeninin hakim olduğu bir toplum ve devlet olma yolunda ilerlemektedir.

Sıkça yaşanan ve yaygınlaşan aşağıdaki gelişmeler bu olguyu tescil ediyor:

-Mafya örgütleri arasındaki söz düelloları, racon kesmeler, kanlı infazlar ve işyerlerine çökme haberlerinin günlük medya akışı içinde sınırsız ve fütursuz biçimde yer alması,
-Mafya liderlerinin geniş halk kitlelerince görüşleri, tutum ve davranışları yakından izlenen fenomen birer medya ikonuna dönüşmesi,
-Hangi suç şebekesinin ülke coğrafyasının hangi bölgelerinde ve ve iş hayatının hangi alanlarında sözünün geçtiğinin, sıradan insanların “günlük geyiklerine” yansıması, hatta resmi yetkililerce kanıksanır hale gelmesi,
-Suç örgütü liderlerinin siyasi partilerin en üst temsil kademelerinde ağırlanması, ilgi ve itibar görmeleri,
-Mafya liderlerinin toplumsal algıda birer “kanaat önderi” olarak yer almaları; tutum ve tercihlerinin veya belirli olaylara yönelik görüş ve açıklamalarının, ülkenin siyasi denklemini ve iktidar ilişkilerini etkileyecek çapta bir güce sahip olduğunun kabul edilmesi…

Suçlular devletten korkmamaya başladığında, suç “kültürel meşruiyet” kazanır ve Kafka’nın deyimiyle, “yargı, suçun çekim gücüne kapılır." Böyle bir durumda toplum, adaleti talep etmek yerine, “yüksek itibar atfettiği” suçlulara hayranlıkla bağlanmaya başlar.

Yorum Yap
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Yorumlar (15)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.