Necmeddin Okyay’ın hatıraları ‘Hayâtımdan Hâtıralar’ adıyla Kubbealtı Yayınları tarafından yayımlandı. Çok uzun süre Okyay’ın çevresinde bulunup ondan hat ve hayat dersleri almış, hoca-talebe ilişkisini baba-oğul ilişkisi seviyesine getirebilmiş, İstanbul’un son beyefendisi, hocası gibi hezâr-fen M. Uğur Derman tarafından resimlendirilip notlandırılan eseri Mahmut Sami Kanbaş yayıma hazırlamış.
ŞABAN ÖZDEMİR
Gelenekli sanatlarımız denince akla ilk gelen şahsiyetlerden olan Necmeddin Okyay’ın hatıraları, artık çölde vaha mesabesinde zor bulunan eski zaman inceliklerinden hisse-yâb olmak, gelenekli sanatlarımızın bazı ayrıntılarını kavramak (hat, ebru, cild, zer-endud) açısından çok önemli. Her şeyden önce Necmeddin Okyay gibi kültürümüzün en önemli şahsiyetlerinden birinin kaleminden çıkan bu hatıralar, onun hayatının ayrıntılarını aralaması açısından kıymetli. Ebru (ebrî) sanatını ihya eden bir ebruzen, Okmeydanı’nın iki kere satılmasına mâni olan bir tirkeş, bahçesinde 400 çeşitten fazla gül yetiştirmeye muvaffak olmuş bir ‘gül çapkını’, çok mahir bir mücellid, hüsn-i hat denince akla gelen ilk şahsiyetlerden biri olan Okay’ın hatıralarını okumak sanırım bu dünyaya ucundan bucağından bulaşan, geçmişimize ilgisi olan herkesi heyecanlandıracaktır.
Necmeddin Okyay’ın hatıralarını okuduğunuzda incelik ve gayretle örülmüş, güzelliklerle ve yekpare bir imanla estetize edilmiş bir yaşama tanık olacaksınız. Satır aralarında o kadar hoş anekdot ve hatıralarla o kadar hoş incelikler okuyacaksınız ki kitap bitmesin isteyeceksiniz.
Kitap, M. Uğur Derman Hoca’nın kapsamlı bir sunuşuyla başlıyor. Sonra Okyay’ın hatıralarıyla baş başa kalıyoruz. Okyay’ın ebrî sanatına nasıl başlayıp bu sanatı dirilttiğini okuyoruz. Hocası Sami Efendi’nin onu ta’lik hatta nasıl yönlendirdiği, evliliği, okçuluğa merakı, Medresetü’l-Hattâtîn’deki çalışmaları, gül merakı, mücellidliği gibi ayrıntıları Okyay’ın kendi kaleminden okuyoruz. Okyay’ın Gazi’nin Nutku’nu nasıl ciltlediğini, İran Şahı’nın ülkeye geldiğinde yazdığı yazının hikâyesini, eşi menendi bulunmayan hat koleksiyonun nasıl üç otuz paraya Topkapı Müzesi’ne devredildiği gibi hiçbir yerde bulunmayacak birçok anıyı bu kitap sayesinde öğreniyoruz. M. Uğur Derman, gerekli yerlerde verdiği dipnotlarla ve daha önce görmediğimiz fotoğraflarla metni zenginleştiriyor. Aynı zamanda bir albüm niteliğinde bu kitap. Sadece Okyay’ın değil, Sâmi Efendi’den Mustafa Râkım’a İmâdü’l-Hasenî’den Hulusi Efendi’ye kadar hat sanatının zirvesindeki birçok sanatkârın eserlerinden emsalsiz örnekler metnin bağlamında kullanılarak okuyucuya görsel bir şölen sunuyor. Kitabın sonundaki ‘Ekler’ bölümünde Okyay’la yapılmış röportajlar ve hakkında yazılmış yazılar da bulunuyor.
Sadece hat sanatımızın serencamını değil, bir dönemin tanıklık eden bir hezâr-fenin hayatını ve yaptıklarını, gelenekli sanatlarımızın bugünlere gelmesinde özellikle 20. yüzyılda neredeyse tek başına mücadele eden bir gönül ehlinin hatıralarını zevkle okuyacağınıza eminim.