Onlar bizden değilse adaleti hak etmezler mi?
Müslüman zihninin ahlaki çürüme ile malul duruma düştüğü kahredici bir dönemi yaşıyoruz. Bu yüzden kendisini dinin sahibi olarak gören anlayış, kendisiyle aynı düşünceleri paylaşmayan, farklı kimlik ve farklı ideolojik aidiyete sahip olan herkesi ötekileştirerek onları hukuktan, adaletten mahrum bırakmayı adeta bir fazilet olarak görmektedir.
Oysa Allah’ın kelamı olan Kur’an, insanlığın kendi içindeki farklılıkları Allah’ın varlık ve kudretinin işareti olarak görmektedir. “O’nun varlığının delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, ayrıca dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olmasıdır. Bilgi sahibi olanlar için bunda elbette kesin deliller vardır.” (er-Rum/22) Çünkü hayat tarzlarındaki farklılık ilahi hikmetin kapsamındadır ve esas olan insanların güzel işlerde yarış içinde olmasıdır: “Şayet Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır.” (el-Maide 5/48)
İlahi hitabın anlamı ve insanlığa gösterdiği ‘iyilik-doğruluk’ hedefi bu kadar açık olduğu halde, sanki Allah sadece dindarların Allah’ıymış gibi görenler, ne yazık ki hukuksuzlukta, adaletsizlikte sınır tanımayan bir yarışın içindeler. Daha da vahim olanı bu zihniyetin, herkesi hizaya sokmayı kutsal bir görevmiş gibi bellemiş olmasıdır.
Bu öyle bir hal ki Allah’ın kendisini inkar edenlere bile nimetlerini bahşettiği bir dünyada, haşa Allah’ın Türkiye şubesi gibi davranarak kimlere ne kadar özgürlük verileceği, kimlerin makbul vatandaş olup olmadığı, kimlerin adaleti hak edip etmediği konusunda kendilerini tek yetkili olarak ilan eden Müslüman zihinleri gördükçe doğrusu hayıflanmamak mümkün değil.
İnsan ister istemez sormadan edemiyor, öteki olarak tarif ettiklerimiz, yani “bizden olmayanlar” adaleti hak etmezler mi?
Maalesef bugün Türkiye, hem de dindarların iktidarında hiçbir dönemde olmadığı kadar hukuksuzluk ve adaletsizlikte hepimizin içini yakan bir vicdan yaralanmasını yaşıyor. En acısı da son on yılda oluşan yeni AK Parti’de kimsenin çıkıp “Bu gidiş hiç iyi bir gidiş değil” deme cesaretini gösterememesidir.
Ama neyse ki hala vicdanlarının sesini dinleyebilen siyasetçi, hukukçu ve akademisyenler var bu ülkede…
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Bahattin Yücel, hukukçu Figen Çalıkuşu ülkede yaşanan hukuksuzluğa karşı seslerini yükselterek bir bildiri yayınladılar.
Bildirinin giriş bölümü, tek tek her birimizi çok açık bir vicdan muhasebesine çağırıyor: “Ülkemizin hukuk devletine, eksiksiz, gerçek demokrasiye kavuşması; herkesin barış içinde, özgür, onurlu ve müreffeh bir yaşam sürmesi için, iktidarı, tüm yöneticileri ve hukuk uygulayıcılarını hukukun üstünlüğü ilkesine uymaya ve adaletli olmaya çağırıyoruz. Mevcut gidişe seyirci kalmamak, her duyarlı yurttaşın görevi; insani ve vicdani sorumluluğudur.”
Hukuku, özgürlükleri yaralayan, adaleti askıya alan ve doğal olarak ekonomiyi tamiri imkansız krizlere sürükleyen son uygulamalara ayna tutan bir bildiri bu…
“Hukukun taraflılıkla ve ayrımcı anlayışlarla uygulanması devletin temelini çürütür. Devletin meşruiyeti, halkın devlete güveni, adalet duygusu ve birlikte yaşama iradesi zedelenir. Hukukun ve adaletin olmadığı yerde barış ve huzur, barış ve huzurun olmadığı yerde üretim, verim, gelişme ve kalkınma olmaz. Ekonomi düzelmez, demokrasi sağlıklı yürümez.”
Ve bildirideki şu tespit tüylerimizi adeta diken diken edecek kadar yakıcı ama gerçek: “Adaletsizlik, bir beka sorunudur. Özellikle ceza yasalarının öngörülemez biçimde yorumlanması, gazeteci, yazar, iş insanları ve siyasilere dönük keyfi gözaltı, tutuklamalar, yargıya güveni ve devlete saygıyı sarsmaktadır. Yargının siyasi hesaplaşmaya ve keyfiliğe yol açacak uygulamalara alet edilmesi hukuk devletinin, demokrasinin ve özgürlüklerin sonunu getirir.
Adaletin sesinin kısıldığı, her sabah yeni bir hukuksuzluk uygulamasıyla uyandığımız bir Türkiye atmosferinde artık o kadar yorulduk ki içine hapsedildiğimiz ‘korku koridoru’ndan çıkma konusunda öneriler sunan, vicdanlara adalet çağrısı yapan bu tür bildiriler yüreğimize biraz olsun sur serpiyor. Umarız iktidar da bu çağrılara kulak vererek bir adım atar. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz. Eğer adaleti yeniden ayağa kaldıramazsak hep birlikte kaybederiz.














