Anayasa’yı konuşmanın nesi kötü
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 18 Mayıs’ta yaptığı “Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” önerisine AK Parti önce çekingen yaklaştı sonra da yeni Anayasa tartışması ile konuyu farklı bir zemine taşıdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa’yı konuşalım derken de asıl meselenin buna CHP’nin destek verip vermeyeceği olduğunu belirtti.
Yani Türkiye’nin yeni Anayasa ihtiyacı olup olmadığı, sistem tartışması, başkanlık sisteminin iktidarın da kabul ettiği açmazları, -iktidarı da endişelendiren ama aslında toplumun tüm kesimini ilgilendiren- merkezi ve layüsel yürütme gücünden çok CHP’nin bir anayasa tartışmasına destek verip vermeyeceği ana mesele.
Konuya buradan yaklaşmak aslında zaten ilerlememesi istenen bir sürecin sorumluluğunu farklı bir aktörün omuzunda bırakmak anlamına gelebilir. Ama her aktörün diğer muhatapların hesaplarından ve önceliklerine bağımsız olarak kendi yol haritasını belirlemesi beklenir.
Daha önce çok yazıldı çizildi. CHP’nin iktidarla ilişki kurmamak ya da Anayasa gibi büyük meselelerde stratejik işbirliklerine girmemek için yeteri kadar sebebi var. Ancak ne 19 Mart gerilimi ne de demokrasi açığı ya da hukuk devleti sorunları mecliste herhangi bir süreci kategorik olarak reddetmek için yeterli zemini sunmuyor.
CHP için asıl zor olan Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” teklifinde pozisyon belirlemekti. Partinin geleneksel ulusalcı kanadının itiraz ettiği bir süreçte daha en başta destekleyen net ve güçlü bir tutum alınması daha sonra çelişkili yaklaşımlar sergilense de partinin ana doğrultusu hakkında genel bir kanaat oluşmasına neden oldu. Bu yaklaşım da PKK’nın kendisini feshetme açıklamasına kadar gelmesi ile, CHP’nin tarihin doğru yerde durmuş olmasını beraberinde getirdi.
PANORAMATR araştırmasında sürece destek bir ay içerisinde 12 puan yükselerek yüzde 63’e ulaşmış durumda. Böylesi bir oran her partiden belli oranda destek olmadan mümkün değil. Eğer CHP iktidarın yargı süreçleri ile ötekileştirilmese idi bu destek rahatlıkla yüzde 70’leri görürdü.
Kaldı ki CHP, kendi tabanının bir kısmında ciddi tepki çekebilecek ve CHP’nin Kürt meselesindeki geçmiş tutumuyla keskin şekilde ayrışan söylemlerine rağmen oy da kaybetmedi. Sürece getirdikleri eleştirilere rağmen ne İYİ Parti ne de Zafer Partisi’ne dönük bir oy hareketliliği de yaşanmadı. Muhalefet için hayati önemde olan DEM Parti kitlesi ile bir kopuş da gerçekleşmedi.
Bu sonuç hem CHP’deki “eski” ekolün Türkiye gerçeğinden ne kadar kopuk olduğunu hem de onlara rağmen siyaset belirlemenin partiye getirebileceklerini göstermesi açısından önemli. Yani hem iktidarın hem de muhalefetin kazanabileceği, sıfır toplamlı olmayan süreçler de mümkün.
İktidar PKK konusunda CHP’yi dışarda tutarak yol yürüyebilirdi. Böylesi kritik bir konuda elbette geniş mutabakat daha önemli. Ama Türkiye’de ideal çerçeveleri konuşmak çok gerçekçi değil.
Anayasa ise tam tersi CHP’ye ihtiyaç duyulan, üstü örtük-açık çağrıların yapıldığı bir alan. İlkinde parti içi itirazlar ve iktidarın blokuna rağmen sürecin uzaktan paydaşı olmuş CHP’nin Anayasa’da dışarda kalmakta ısrar etmesinin mantığını çözümlemek zor.
Anayasa literatüründe değişiklik tartışmaları bir sonuç üretmese bile siyasete alan açtığı, farklı aktörlerin sözünü duyulur hale getirdiği, demokratik bir atmosfere katkıda bulunduğu tespitini görmek mümkün. Seçimlere kâğıt üzerinde iki yıldan uzun bir süre var. Muhalefetin sadece 19 Mart üzerinden kurgulayacağı bir söylemin sürdürülebilirliği de ayrıca problemli.
İçerik konusunda ise daha demokratik bir çerçevenin oluşması ihtimaline baştan karşı çıkmak siyasetin alanını daraltacaktır. Anayasa gibi metinler üzerinde kolay uzlaşılan metinler olsa idi şimdiye kadar birçok girişim başarılı olurdu. Ama parçalı süreçler bile belli bir ortaklaşma zemini üretmeyi başardı. Burada kimin yapıcı kimin engelleyici olacağı ise süreç içerisinde ortaya çıkacak, seçmen de kararını ona göre verecek.
Ne iktidar Erdoğan’ın yeniden seçilmesi gibi başlıklarda meclisin ya da toplumun çoğunluğunu ikna edecek siyasi çoğunluğa ne de muhalefet siyasetin alanını maliyet ödemeden daraltacak enerjiye sahip. Milli Birlik Komisyonu ya da Anayasa tartışması siyasetin konuşması demek. Buna şerh koymak anlaşılır ama kategorik olarak itiraz etmek seçmende beklenen karşılığı bulmayabilir.














