Bilgi çağında 22 yaşına kadar eğitim gereksiz: Süre kısaltılmalı

Bilgi teknolojileri ve İnternet çağında, “12 yıllık zorunlu eğitim” ve 4 yıllık üniversite eğitimi süresi uzun ve gereksizdir.

Zorunlu eğitim süresi, çocukların 6 yaşından itibaren 18 yaşına kadar 3 kademeli eğitimden geçmelerini öngören; ilkokul, ortaokul ve lise aşamalarından oluşuyor.

4 yıllık üniversite eğitimini de eklerseniz toplam 16 yıl..

Hiç düşündük mü, neden bu kadar süre eğitim görüyoruz?

Zorunlu eğitim süresi neden 9 veya 10 yıl değil de, 12 yıl? Tercihimize bakılmaksızın 18 yaşına kadar eğitimden geçmemizi zorunlu kılan sebepler nelerdir?

Hayata atılmak için, üniversite de dahil olmak üzere neden 16 yıl eğitimden geçmek ve 22 yaşına kadar beklemek zorunda kalıyoruz?

İlkokuldan üniversite mezuniyetine kadar geçecek toplam eğitim-öğretim süresi, mesela 3 yıl kısaltılarak 16 yıl yerine 13 yıla indirilemez mi?

Böylelikle insanlara, hayata daha erken başlama ve geleceklerine yönelik daha iyi kariyer planı yapma fırsatı verilemez mi?

Bu soruları kimse sormuyor.

İlk olarak, gençlerimizi bu kadar uzun süre zorunlu eğitimden ve 4 yıllık üniversite eğitiminden geçmek zorunda bırakan politikanın temelindeki zihniyeti ve dayandığı kabulleri irdeleyelim:

Milli Eğitim Temel Kanunu, Türk milli eğitiminin amacını; “milli, ahlaki ve kültürel değerleri benimseyip geliştiren; hak ve sorumluluk bilinciyle topluma katkı sunan; dengeli, yaratıcı ve bilimsel düşünebilen bireyler yetiştirerek onları ilgi ve yeteneklerine uygun biçimde hayata ve mesleğe hazırlamak” şeklinde belirlemiştir.

Burada sorgulanması gereken temel nokta; bu amaçların gerçekleştirilmesi için, öğrencilerin zorunlu olarak 12 yıl, üniversite dönemiyle birlikte toplam 16 yıl eğitim süreci içinde tutulmalarına gerek olup olmadığıdır.

Türk eğitim sistemi, 20’inci yüzyıl sanayi toplumunun ihtiyaçlarına göre; merkeziyetçi, standartlaştırılmış ve uzun süreli eğitim sürecini gerektiren bir yapı olarak şekillendirilmiştir. Bu yapının temel işlevi; bireyleri ideolojik anlamda devletin değerleriyle donatmak, belirli kalıplar içinde mesleki rollerine hazırlamak ve temel bilgi aktarımını örgün yollarla gerçekleştirmektir. Ancak bu anlayış, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve küreselleşme dinamiklerinin etkisiyle işlevselliğini ve geçerliliğini büyük ölçüde kaybetmiştir.

Bu kapsamda ortaya çıkan değişim gereğinin sonuçlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

-Artık kabul etsek de etmesek de günümüzde insanlar, milli sınırlar içinde tanımlanmış bir statü çerçevesinde ulus devletin “vatandaşları” oldukları kadar, aynı zamanda küresel bilgi toplumunun üyesi ve sınırsız “İnternet evreninin” de “serbest yurttaşları” durumundadırlar.

-Ülkelerin büyük ölçüde dışarıya kapalı olduğu sanayi toplumu döneminde eğitim; merkeziyetçi, örgütlü, sistematik ve kitlesel nitelikteydi. Bu nedenle ister istemez devlet tekeli altında yürütülüyordu. Oysa teknolojinin geliştiği, bilgiye erişimin kolaylaştığı, öğrenme araçlarının çeşitlendiği ve bireyselleştiği “bilgi çağında;” merkeziyetsiz, serbest, esnek, parçalı ve farklı kaynak ve oluşumlar eliyle yürütülebilir bir nitelik kazandı.

-Geçmişte örgün eğitim ve “okul” sistemi, bireylerin kendilerini geliştirmeleri, meslek veya uzmanlık sahibi olmaları için gerekli bilgilere erişmelerinin vazgeçilmez, en büyük ve belki “tek” aracı idi. Oysa çoklu eğitim kaynaklarının yaygın olduğu günümüzde örgün eğitim, bilgiye erişimde tekel niteliğini kaybetmiş; kullanılan farklı kaynak ve yöntemlerden biri konumuna gelmiştir.

Geçmişin bilgiye erişimde güçlük çeken çocuklarıyla karşılaştırıldığında, bugünün çocukları ve gençleri internete, dijital platformlara, açık kaynaklara, sosyal medyaya, çevrimiçi eğitim sistemlerine ve yapay zekâ destekli araçlara sınırsızca ulaşabiliyor. Hatta öyle ki, geleneksel eğitim sistemiyle ancak lise sonunda kazanılabilecek bilgi düzeyini, günümüz çocuklarının dış kaynaklardan öğrendiklerinin desteğiyle ilkokul veya ortaokul aşamasında edinmeleri mümkün hale gelmiştir. Doğal olarak bu durum, örgün eğitimin temel işlevini önemli ölçüde azaltmış bulunuyor.

-İnsanlar, geçmişte devletin örgün eğitiminden geçmedikleri takdirde, temel bilgileri edinemeyip cahil kalabiliyorlardı. Oysa şimdi, kişinin, günlük rutinin bir parçası olan karmaşık süreçleri, akıllı cihazları ve iletişim teknolojilerini kullanma ihtiyacı nedeniyle belli bir düzeyde bilgi birikimine sahip olma zorunluluğu bulunduğundan, düzenli bir okul eğitimi almasa bile, cahil kalması mümkün değildir.

İleri sürülen tezin özü, toplam eğitim süresinin; 2 yıl zorunlu eğitim döneminden, 1 yıl da üniversite eğitimi döneminden olmak üzere 3 yıl kısaltılarak 13 yıla indirilmesidir. Böylelikle öğrencilere, 15 veya 16 yaşında liseden; 19 veya 20 yaşında da üniversiteden mezun olmaları sağlanarak hayata daha erken atılma şansı verilmiş olacaktır.

Burada kastedilen şey, zorunlu eğitim ve üniversite eğitiminin, hem süre olarak kısaltılması hem de eğitim süresi içinde verilecek eğitimin içeriğinin azaltılması değildir. 16 yıllık süre içinde, verilen bilgi ve formasyonun önemli bir bölümünün öğrencilerce zaten örgün eğitimin dışındaki kaynaklardan alınıyor olması nedeniyle; öngörülen 12 veya 13 yıllık sürenin, gerçekte ihtiyaç duyacakları bilginin kendilerine verilmesi için yeterli olacağıdır.

16 yıl süreli klasik eğitim sistemi, dönemi tamamlayanların “diplomaya hak kazanmaları” ilkesini esas almaktadır. Oysa günümüz dünyasında başarı, diplomadan çok yetkinliklere dayalıdır. Bu yaklaşım; problem çözme, iletişim, işbirliği, dijital beceriler ve hızlı öğrenme gibi 21. yüzyıl yetkinliklerini edindirmeye yöneliktir. Bu nedenle eğitim sisteminin süreden çok çıktıya, ezberden çok uygulamaya, sınavdan çok üretime dayalı hale gelmesi gereklidir.

“İlk,” “orta” ve “lise” düzeylerinden oluşan aşamalı eğitim sistemimizin temel sorunlarından biri, her bir eğitim kademesinin büyük ölçüde bir öncekinin tekrarı olmasıdır. Bu bağlamda, her kademede bir öncekinde verilen ders içeriklerinin anlamlı farklılaştırmalar yapılmaksızın hafif takviyelerle tekrar verilmesi; ortaokulun “yüksek ilkokul,”lisenin “yüksek ortaokul,”hatta üniversitenin de “yüksek lise” benzeri bir işlev görmesi sonucunu doğurduğu, dolayısıyla bu kademelerin kendilerinden bekleneni veremedikleri gerçeğidir. Bu nedenle, önceki gereksiz tekrarların ayıklanması sonucunda; kısaltılmış yeni sürenin daha etkili ve verimli kullanılabilmesi söz konusu olacaktır.

Burada, öğrencilerin kısaltılmış eğitim süresiyle erken mezun edilmelerinin, “psikososyal gelişimlerine uygun olmayacağı” itirazı ileri sürülebilir.

Bu itiraz pek geçerli değildir. Çünkü bilgi ve teknoloji çağında çocuklar ve gençler; eğitim doygunluğu, mental gelişmişlik ve kişisel olgunlaşma yönünden, geçmiş dönemlerin çocuklarına göre çok daha hızlı mesafe katetmektedirler. Bu olgu dikkate alındığında; aksine, eğitim aşamalarına yönelik yaş eşiklerinin yeniden gözden geçirilmesi ve daha erkene alınması gerekmektedir.

Mevcut sistemde, üniversiteyi bitirenler zaten hemen hayata atılamıyorlar. Uzmanlık birikimi ve mesleki yetkinlik kazanmak için, mesleğe yetiştirme kurslarına katılma veya yüksek lisans yapma zorunluluğu duyduklarından, genel olarak ancak mezuniyetten 2 yıl sonra (24-25 yaşlarında) bir işe girebiliyorlar. Kısaltılmış sistemle 19-20 yaşında mezun olanlar ise, erken bitirmekle kazandıkları süreyi; staj, meslek edinme eğitimi ve yüksek lisans için kullanarak avantaja dönüştürme ve 21-22 yaşında hayata atılma fırsatına sahip olabileceklerdir.

18 yaşına kadar zorunlu eğitim, genç yaşta yatkınlık kazanılabilecek zanaat ve el becerilerinin edinilmesini engelleyen ve sanayide “ara insan gücü” açığını doğuran en önemli nedenlerdendir. Bu bakımdan, üniversiteye gitmeyi düşünmeyen veya sınavı kazanamayan öğrencilerin lise eğitimini 15-16 yaşlarında bitirmeleri, kendilerine uygun yaşta muhtemel bir meslek edinme fırsatı sağlayacak çok önemli bir avantajdır.

Sonuçta, toplam eğitim süresini 13 yıla indiren bu model, 18 ve 22 yaşlarına kadar eğitim süreci içinde tutularak işsizler ordusunu sürekli büyüten lise ve üniversite mezunlarına; hayata erken atılma şansı vererek Türkiye’nin istihdam yükünü ciddi ölçüde hafifletebilecek ve böylelikle üretim ve milli gelir artışını sağlayabilecek “stratejik değerde bir reform” niteliğindedir.

YORUMLAR (52)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
52 Yorum