Bu rüzgârda da ekonomi şahlanmıyorsa
Bütün yıldızlar yan yana hizalanmış, iktidar ve Türkiye açısından öyle parlak bir haftadayız.
50 yıllık terör üstüne PKK, kendini feshettiğini açıklıyor.
Trump'la Putin az daha bugün Türkiye'de Zelenski'yle buluşuyordu. Ama onlar gelmese de Ukrayna-Rusya barış görüşmelerine İstanbul'da ev sahipliği yapıyoruz.
O sırada NATO dışişleri bakanları Antalya'da toplanıyor.
Hindistan'a karşı desteğimize Pakistan müteşekkir.
Ve Trump'la bin Selman'ın Suriye lideri Şara'yla Riyad'daki toplantısına Cumhurbaşkanı Erdoğan da uzaktan katılıyor. Trump, Suriye'ye Amerikan yaptırımlarını kaldırıyor.
Yeni Papa'nın Türkiye ziyaretiyse yakın, duyuruldu.
Daha ne olsun, verdikçe veriyor Allah, ip gibi dizilip hizaya girmeyen yıldız yok.
Kaç milattır ertelenen büyük şahlanışımızın başlaması için başka ne gerek, her şey var, üst üste yağıyor.
Fakat gelin görün ki ekonomi kanatlanmıyor, halkın Türkiye Yüzyılı yine de coşmuyor, paramız uçuşa geçmiyor hâlâ.
Neden? Yıldızımız tam parlayacak, bahtımızın kapıları sonuna dek açılacakken ekonomi niye bir türlü yâver gitmiyor?
Bunu en çok merak etmesi, kendine sorması gereken iktidar.
Çünkü ekonomideki kötüleşmenin sırrı, bu soruda düğümleniyor.
Ne ki iktidar cenahında doğru soruyu bir kişi sordu, başkasına rastlamadım. O da sonradan AK Partili ve hızlı Erdoğan sevdalısı Savcı Sayan.
Sayan, bir iktidar kanalındaki sözlerini X'te de paylaşmış, şöyle soruyor:
"Ekrem İmamoğlu tutuklandığında borsa çöktü, döviz ve altın yükseldi.
Yarım asırdır ülkemize saldıran PKK kendini feshedince neden borsa yükselmiyor, döviz ve altın düşmüyor?"
Eksik ama doğru soru. PKK'nın silah bırakma kararı bile tek başına ekonomi şahlandırmaya yetmeliydi.
Ancak soruyu doğru sorsa da cevabı yine yanlış yerde aramaktan kurtulamıyor Savcı Sayan. Getirip dış güçlere bağlıyor. Algıyı onlar yönetiyor, başka türlüsüne izin vermiyorlarmış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la temaslarına ve mesajlarına bakılırsa bu dış güçler, Trump'la Putin değil. İngiltere'ye de Almanya'yla Fransa'ya da benzemiyor. Kim acep, Çin mi? Yoksa iyi saatte olsunlar, şu uğursuz üç harfliler mi karıştırıyor ortalığı?
Başımıza gelen kötülükleri hep başkasından bilmenin, her başarısızlığımızdan Hans'la George'u sorumlu tutmanın, suçu daima günah keçilerine yüklemenin, bir güne bir gün de nerede yanlış yaptık diye dönüp kendimize bakmamanın sonu bu işte.
Ne yapsak olmuyor. Bilmem kaç yüzyılda bir aynı hizaya gelebilecek yıldızlar tekmili birden hizalanıyor, kâr etmiyor yine de.
Sebebi yok sayıp sonucu düzeltmeye ne kadar uğraşsak düzelmiyor.
Madem hiç değilse doğru sorunun peşine düşen bir tek o, Savcı Bey'e biri söylesin, yanlış adreste dolanıyor.
Demokrasi ve hukuktan uzaklaşmamız sebep, ekonomideki bozulmaysa sonuçtu.
Sebebi düzeltmeden sonucun değiştiği nerede görülmüş?
LOZAN'I BIRAK GELECEĞE BAK
Bak sen şu Lozan'a...
Meğer sadece dinimizi yaşamamıza engel değilmiş, aynı zamanda elitlere halkın kanını da emdiriyormuş.
PKK'nın fesih açıklaması, Kürtlerin yok sayılma sorununu da Lozan Antlaşması'yla başlatınca... Türkiye'nin kuruluş tapusu tartışmaya açılıyor, bölüp paylaşma antlaşması Sevr'i hortlatıyor bunlar diye heyheylenenler oldu ya...
AK Partili Orhan Miroğlu, Lozancılara X'ten şöyle çıkıştı:
"Lozan’la beraber kimi sınıf ve zümrelerin elde ettiği kazanımların tarihe karışacak olmasından korkuyorlar!"
Miroğlu'nun çıkışı daha uzun ve bazı hatırlatmaları hak verilmeyecek gibi değil.
Ama seçkinciliği Lozan'a dayandırması da ne bileyim... Benim, diyen elit düşmanının bile aklına gelmemişti.
Kürtler de Türkler de ucuz halkçılıktan çok çekti. E Lozan hurafelerinden de az çekmediler. Daha fazlasına gerek var mı?
Yüzyıl dolunca anlaşma bitecek, Ayasofya'yı açıp bor madenlerini çıkarabileceğiz, gizli maddelerindeki prangalar kalkıyor, dinimizi yaşayabileceğiz gibi akıl, mantık ve gerçek dışı Lozan uydurmalarından zaten daha yeni kurtulabilmiştik. Yüzyıl dolup çarpıtmalar komple çökmeden mümkün olmamıştı.
Başımıza şimdi yeni tarih icatları çıkarmayı bırakıp geleceğe bakmanın sırası gelmedi mi?














