Elveda Amerika
Amerika Birleşik Devletleri’nin giderek daha az önemli hale geldiği bir döneme mi giriyoruz? Bu soru, ABD hâlâ dünyanın önde gelen askeri ve teknolojik gücü, rezerv para birimi ihraççısı ve küresel finansal sistemin çıpası olmasına rağmen, kulağa tuhaf gelebilir. Ancak Amerika küresel rolünden geri çekilmeyi seçtiği için, şu anda kendiliğinden sahip olduğunu düşündüğü pek çok güç ve etkiyi yavaş yavaş kaybedecektir.
***
Elbette Amerika’nın güç ve etkisi çoktan azaldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki onlarca yıl boyunca ABD, küresel sistemi kendi çıkarlarına göre şekillendirebiliyordu; Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonraki kısa “tek kutuplu” dönemde ise konumu rakipsizdi. Ancak o zamandan beri başka güçler de sahnede yükseldi ve küresel hedeflerini gerçekleştirmeye çalışıyor. En bariz örnek Çin olmakla birlikte, Avrupa da ciddi bir küresel oyuncu olabilmek için gereken birliği arıyor ve birçok orta güç de profilini yükseltmek istiyor.
***
İşte Başkan Donald Trump’ın Amerika’nın geri çekilişini hızlandırdığı bağlam tam olarak bu. “Önce Amerika” diyen bir yönetimin küresel sorumluluklardan kaçınmasına kimse şaşırmasa da, bu değişimin hızı şaşırtıcı derecede yüksek oldu. Şimdiden dünya düzeninde büyüyen bir boşluk oluşmaya başladı.
***
Trump’ın düşüncelerinde ticaretin merkezi bir yer tuttuğu açık. Ticaretin tüm taraflara fayda sağlayabileceğini anlamak yerine, ABD’nin kaybettiğini düşündüğü sıfır toplamlı bir oyun olarak görüyor. Bu inanç temel ekonomik mantıkla (ve sağduyuyla) çelişse de, Trump ABD’nin ithalatının ihracatından fazla olmasını bir türlü kabullenemiyor.
***
Kimse – Trump bile – ABD’nin 2 Nisan’da (“Kurtuluş Günü”) başlattığı küresel ticaret savaşının nasıl sonuçlanacağını bilmiyor. Ancak bir şey şimdiden kesin gibi görünüyor: Amerika’nın küresel ekonomideki rolü, onunla ticaret yapmak (ona güvenmek bir yana) zorlaştıkça azalacak.
Aslında ABD önemli bir ticaret gücü olsa da, ticaretin GSYİH içindeki payı Çin veya Avrupa Birliği’nin seviyesine ulaşmıyor. Çin yaklaşık 120 ülkenin, AB ise yaklaşık 80 ülkenin en büyük ticaret ortağı iken, Amerika sadece 20 kadar ülkenin ana ticaret ortağı konumunda. Trump’ın hem dostlarına hem de düşmanlarına karşı kapsamlı gümrük vergileri uyguladığı ya da uygulamakla tehdit ettiği şu günlerde ABD’nin konumunun daha da gerilemesi kaçınılmaz.
***
Amerika’nın yokluğu, hem Birleşmiş Milletler sistemi içinde hem de dışında çok uluslu işbirliği alanında daha da belirgin hale gelecektir. Trump’ın ABD’yi Dünya Sağlık Örgütü’nden çekmesiyle birlikte Çin, DSÖ’nün en büyük mali destekçisi olarak öne çıktı. Diğer ülkeler de uzun zamandır ABD’nin fonlarına bağlı olan ve şimdiden hızla azalan uluslararası insani yardım çabalarına ve iklim değişikliğiyle mücadeleye daha fazla katkıda bulunmak zorunda kalacak.
***
Trump Panama Kanalı, Kanada ve Grönland’ı ele geçirme tehditleri savururken, ABD diplomasisi daha geniş anlamda geri çekiliyor. Yönetim yetkilileri, Rusya’nın Ukrayna’yı tam ölçekli işgalinin “Joe Biden’ın savaşı” olduğunu iddia ederken, Hindistan ve Pakistan arasında tehlikeli bir gerilim patlak verdiğinde “Amerika’nın meselesi değil” demeyi tercih etti.Trump’ın son Orta Doğu gezisi neredeyse sadece iş, yatırım ve silah anlaşmalarını güvence altına almakla ilgiliydi. Gazze’yi bir tatil köyüne dönüştürmekle ilgili tuhaf açıklamalar yapmanın ötesinde, İsrail-Filistin sorununu görmezden gelerek İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’yu istediği politikayı izlemekte özgür bıraktı.
***
Ancak geri çekilme tehlikeli olabilir. ABD, Hindistan ve Pakistan arasında ateşkesi teşvik etmek için hiçbir şey yapmamış olsaydı ne olurdu? Savaştan övgüyle kaçınan Trump bile, Netanyahu’nun uzun zamandır istediği savaşı elde etmemesi için İran’la yeni bir nükleer anlaşma yapmanın mantığını kabul etmiş görünüyor.
***
Ancak bu münferit diplomasi vakaları kuralı kanıtlayan istisnalardır ve Trump hala bunlardan vazgeçebilir. ABD’nin geri çekilmesi devam ediyor ve diğer sorumlu aktörler onun oynadığı rollerden bazılarını üstlenene kadar, bazı devlet ve devlet dışı aktörler durumu kendi çıkarları için kullanacak ve böylece daha fazla küresel istikrarsızlık yaratacaktır.
***
AB, ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmak için bariz bir adaydır. Daha az ABD merkezli bir ticaret sisteminde kendi konumunu güçlendirmek için eşsiz bir fırsata sahiptir. Örneğin, Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve İlerici Anlaşma ile bağlantı kurmak, Hindistan ile yapılacak yeni bir ticaret anlaşması gibi büyük faydalar sağlayabilir.
***
Çin ise muhtemelen BM sistemi içerisinde daha fazla öne çıkacaktır. Burada bir güç dengesi değişimi kaçınılmaz ve gerekli; muhtemelen “Küresel Güney’in etkisini artırmak” söylemiyle daha da hızlanacaktır. Ancak Çin’in küresel ekonomideki ağırlığı göz önüne alındığında, çeşitli küresel zorlukların yönetiminde kendi rolü şüphesiz artacaktır.
***
Dolayısıyla, Çin-Avrupa ilişkilerinin nasıl gelişeceği büyük önem taşıyacaktır. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping son üç yılda Rusya’ya siyasi ve ekonomik destek vermemiş olsaydı, ileriye dönük yol daha net olurdu. Ancak durum karmaşık olsa da Çin isterse rotasını değiştirebilir.
***
Bir diğer büyük belirsizlik ise ABD’nin askeri kaynakları Avrupa ve Ortadoğu’dan çekilince (ya da Doğu Asya’ya kaydırılınca) NATO’nun nasıl uyum sağlayacağı. Trump’ın katmanlı iç savunma sistemlerinden oluşan bir “Altın Kubbe” inşa etme önerisi izolasyonist Amerika’nın mükemmel bir sembolüdür. Kubbenin dışında, Amerikan sonrası dünyada, gelecek belirsizliklerle dolu.
Carl Bildt, eski İsveç Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’dır.














