Türk okuru Zweig’ı neden çok okuyor?

Türk okuru Zweig’ı neden çok okuyor?

Zaman zaman tartışılmıştır bu soru. Sık sık sorulmuştur. Yalın Sürez geçmiş yıllarda Uluslararası Stefan Zweig Cemiyeti’nin (evet, böyle bir cemiyet bile varmış), Türk okurunun Zweig’a ilgisinin nedenleri üzerine bir ‘soruşturma’ yaptığını, ama sonuçlarından haberdar olmadığını bile yazmış 2020’de (K24). Peki, okuma oranlarının düşüklüğüne rağmen, Türkiye’de en çok ilgi gören yazar neden Stefan Zweig?

ÖMER FARUK

Kimisi Zweig’ın ‘trajik ölümünün’ bu popülerlikteki rolünü abartmış... Kimisi de ‘iki savaş arasında’ iyice koyulaşan barışçıl, hümanist ve kucaklayıcı dünya görüşünün etkisini... Tezer Özlü gibi düşünenler ise Zweig’ın bu denli çok çevrilmesinin ve okunmasının nedenini “onun derin psikolojisinde ve edebiyat kültüründe aramak gerekir” demiş.

Ben hiçbirisine katılamıyorum doğrusu. Antolojiler ve ansiklopediler, yaşam öyküsü Zweig’dan çok daha trajik ve renkli şairlerle, öykücülerle dolu. Ayrıca Zweig yaşarken de kitapları dünyada çok satan, onların geliriyle geçinebilen, başka hiçbir işte çalışmaya ihtiyaç duymayan bir yazardı. Totaliter rejimlere, yükselen faşizme itiraz eden tek entelektüel de o değildi elbette. Son olarak da insan ruhunun derinliklerine yönelmeyi başaran pek çok romancı sayılabilir. Zweig’dan daha kıvrak, daha kuytuluklara üstelik. Dostoyevski mesela... Ya da Tolstoy...

Okuru Zweig’a çeken şeyi, yine Zweig’ın kendisi açıklamış aslında, son yapıtı ‘Dünün Dünyası’nda. İster biyografi ister deneme türünde yazılmış olsun, kendi kitaplarının beklenmedik başarılarının sırrını yazarlığından önce ‘sabırsız ve heyecanlı’ bir okur olma alışkanlığına bağlıyor Zweig: “Bir romanda, biyografide ya da bir makalede uzun uzun ayrıntılar, fazla süslü anlatımlar, muğlak ve aşırı coşkulu betimlemeler, anlaşılmaz, belirsiz, lüzumsuz ve zoraki uzatmalar beni şaşırtır.” Gereksiz ayrıntılara beslediği antipati kendi eserlerini özel bir dikkat ve titizlikle yazmasını sağlamış besbelli. Okur olarak ‘okunmak istenmeyecek kitaplar’ yazmak istememiş. Orhan Pamuk’un dediği gibi, galiba her yazar kitaplarını, “böyle bir kitap yazılsa da okusam” duygusuyla yazıyor. Ve yazarlığını biraz (belki birazdan da fazla) nasıl bir okur olduğu belirliyor.

Gülperi Sert’in çevirisinden ‘Dünün Dünyası’nı (Doğu Batı Yayınları) okumaya devam edelim: “Aslında çok rahat yazarım ve yazdıklarım akıcıdır (...) İlk müsveddesinde kalemimi kendi haline bırakır ve içimden geçen her şeyi kâğıda dökerim (...) Sonra fazlalıkları, işe yaramaz olanları sürekli çıkardığım, iç yapıyı sürekli yeniden güçlendirdiğim, netleştirdiğim aşama gelir (...) Çalışmalarım sırasında bu çıkarma ve atma işi en zevkli olanıdır (...) Hiç üzülmeden bin sayfalık bir kitabın sekiz yüz sayfasını atıp geriye sadece süzgeçten geçmiş iki yüz sayfasını bırakabilirim.” Heykel yapmayı “taşın fazlalıklarını atmaya” benzetir Michelangelo. Yazı da “vazgeçebilme sanatıdır” Zweig için. O da yazının artıklıklarını, gereksiz duraklamalara sebep olan paragrafları ve çatlak sesleri bir çırpıda rahatça atarak metni ortaya çıkartıyor bütün sadeliği ve basitliğiyle. “Keyifli bir av” diyor yazı yazmaya; doğru kelimenin ve cümlenin peşinde keyifli bir av...

screenshot-6.jpg

Kısa yazması Zweig’ı ‘okunabilir, tahammül edilebilir’ kılıyor ‘haz ve hız’ arayan ‘çağdaş’ okurun gözünde. Şairin de dediği gibi, “kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya...” Zweig da fark etmiş olmalı ki bunu, ‘makineleşen’ dünyada ‘tuğla kalınlığında’ kitapların geçmiş yüzyıllardaki sabırla karşılanamayacağını anlamış ki, “önemli olanla sınırlı kalarak kısa biçimi tercih ettiğini” açıkça belirtiyor, ‘nasıl yazdığını’ anlattığı satırlarda.

Türk okurunun ‘coşkulu kabulünün’ aksine, bir romancı değil, ‘deneme yazarıdır’ Zweig benim için. Uzun olsun, kısa olsun, deneme ve biyografi kitapları romanlarından önde sıralanmıştır kitaplığımda: ‘Dünün Dünyası’ başta olmak üzere ‘Yarının Tarihi’, ‘Vicdan Zorbalığa Karşı’, ‘İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’, ‘Joseph Fouche’, ‘Balzac’, ‘Rotterdamlı Erasmus’ ve tabii ki ‘Montaigne’... Zweig’den, söylemek istediklerimi döndürüp dolaştırmadan, detaylarda yitip gitmeden toparlayabilmeyi öğrendim doğrusu. Johan Cruyff’ın o çok ünlü sözünü değiştirelim öyleyse: Deneme basit bir türdür. Zor olan onu basit yazmaktır.

Bir Teşekkür: Sayın Doğan Hızlan Karalama Defteri’nin (TRT2’de) 23 Mayıs tarihli sayfasını bana ayırmış, var olsun! Bahtiyar etti... ‘Kendi Küçük Bahçemiz’ Vedat Günyol Deneme Yarışması’ndan sonra bir ödül daha almış gibi... Kimin sözüydü hatırlayamadım; çünkü, Doğan Hızlan neredeyse orası meşrudur!

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN