Gazze’nin sessiz çığlığı
Derin analizler yapacak değilim. Uluslararası ilişkiler uzmanı değilim. Bu toprakların türküsünü söylemeye çalışan bir adamım sadece. Bu topraklarda yaşayan insanların ortak bir kaderi paylaştığına, mazlumların dayanışmasına inanırım.
Topraklarımızda kaynakların yerli yerinde ve sağlam kullanılmadığını görüyorum. Başımı hafifçe soldan sağa çevirdiğimde, kendi topraklarımızda bombalar görüyorum. İçim acıyor.
Bu toprakların çocukları haysiyetle yaşamalı.
Bombalar yağdırıyorlar üstümüze.
Tebriz’e, Gazze’ye, dünyanın en güzel tebessüm eden çocuklarının üzerine… İmam Şafi’nin memleketine bombalar yağıyor.
Tebriz’in, Gazze’nin kaderi Ankara’nın kaderinden ayrı değil.
Bugün Batı uygarlığı, buradaki emellerini gerçekleştirebilmek için yüzlerce yol bulmuş durumda. Bizi siyasi olarak köşeye sıkıştırabilir, borçlandırabilir, hatta dolandırabilir. Nükleer bomba en son sıradadır. Eğer ona sıra gelmişse, sadece insan ölmesin diye değil, taşlar da ölsün diyedir.
Çünkü medeniyetimize savaş açılmış durumda.
Ve bu savaş, görünenden derin.
Peki, bu haçlı seferleri bizi silkeleyip kendimize getirebilir mi?
Isfahan’ın içinden bir nehir akar. Ama bu güzel nehir denize ulaşmaz; çölün ortasında kaybolur.
Biz de tarihin ortasında, Batı medeniyetinin tam ortasında, onun kıyılarında bir yerlerde kayboluyoruz. Çölde kayboluyoruz.
Batı, ilkesiz ayak oyunlarıyla bizi sürekli tahrik ediyor, zihinlerimizi bulandırıyor, bizi birbirimizle konuşturmuyor, iç savaşlara sürüklüyor.
Silkinmeli, önyargılarımızdan arınmalı; özgürlüğü, adaleti, kültürü, sanayiyi kendi aramızda yeniden konuşmalıyız. El ele verip kendi kurumlarımızı kurmalı, tarihimizi yeniden üretmeliyiz.
Suçu yalnızca dışarıda aramıyorum. Kendimize gelebilmenin yollarını konuşmaya çalışıyorum.
Titreyip kendimize dönebilecek miyiz?
İmanımız mayamıza işlemiş. O mayayı Orta Asya bozkırından getirdik; Anadolu’nun toprağına çaldık. Türkistan’dan, Horasan’dan gelen erenler ve dervişler yoluyla bu toprağı vatan kıldık.
Türkiye sınır değil, kalkış noktasıdır. Pergelin sabit ayağıdır. Diğer ayağı, dilimizin konuşulduğu ve mezar taşımızın bulunduğu coğrafyalarda dolaşır.
Türkiye’nin gücünü duyabilecek miyiz?
Tarihin sesini işitebilecek miyiz?
Türk, “Dünyayı kötüler yönetmesin” diyen insanın adıdır. Bunu bir yere kadar başardı, sonra takati yetmedi.
Şimdi soru şu: Titreyip kendine gelebilecek mi bu ülkenin, bu toprakların çocukları?
Gazze’nin sessiz çığlığı kulaklarımızda çınlarken.














