Emeklileri süründürenler koalisyonu
En düşük emekli aylığının, “enflasyon oranında artırılmış yani doğru hesaplanmış asgari ücret”in üçte ikisi kadar olması gerektiğini savunuyorum.
Yılbaşında asgari ücret %45 artacağına %30 artınca yanlış hesaplanmış oldu ve 22.000 TL olarak belirlendi.
Doğru hesaplanmış asgari ücret 25.000 TL olmalıydı; bunun üçte ikisi de 16.667 TL’dir; yani bir bakıma mevcut 14.469 TL’ye sadece 2.200 TL ilave edilmesi gerekiyordu, hepsi bu kadar.
Fakat hem Çalışma Bakanı hem de para ve maliye politikalarından sorumlu hükümet bileşenleri ve elbette bazı ezberci iktisatçılar bu zamların verilmemesi için bin dereden su getiriyorlar.
Öneri: Bu Hazirandan başlayarak önümüzdeki dört yarıyılda, en düşük maaşlı emekli maaşlarına yani 16.667 TL'ye enflasyon artı 550 TL zam yapılmalıdır.
En düşük maaşa yapılacak zamlar baz alınarak diğer emeklilere de "eşdeğer oranlarda" zam yapılmalıdır.
İktisadi Çerçeve: Önümüzdeki iki yılda emekli maaşlarına reel bazda GSYH’nın %2’si oranında zam yapılmalıdır. Zamların bir defada verilmesinin “sakıncaları”nı gidermek için gerekirse her yarıyılda yüzde yarım zam yapılabilir.
Bu önerilere itiraz edenler ne diyor gözden geçirip cevaplandıralım.
EMEKLİLERE REEL ZAM YAPILMASININ SAKINCALARI
1)Emeklilere yapılacak yüksek reel zam oranları talep enflasyonuna yol açabilir.
Reddiye: Asgari ücret dahil çalışanlara yapılan her zam mutlaka enflasyonu tetikler çünkü çalışanların ücretlerinde yapılan zamlar, işletmelerin ürettiği mal ve hizmetlerin maliyetini yükseltir.
Benim yaptığım çalışmalarda da, çalışanlara yapılan zammın %80’i fiyatlara yansıyor.
Fakat emeklilere yapılan ödemeler, işletmeler için doğrudan ve dolaylı bir maliyet değil; bütçe açığı ve kamu borcuyla ilgili bir olgudur.
Talep enflasyonuna geri dönersek, dünyanın her yerinde kişilerin, geliri arttıkça harcamaları da artar fakat emeklilerin geliri arttıkça harcaması o kadar artmıyor hatta bazen hiç artmıyor.
Emekliler zorunlu olmadıkça harcamıyor. Geliri artsa bile “harcamama ve tasarruf etme olgusu” Japonya ve benzeri bazı ülkelerde sorun oluşturabiliyor.
Emeklilere yapılacak maaş artışlarının enflasyona etkisinin sıfır olacağını söylemek gerçekçi değil, gelir arttıkça emeklilerin, biraz daha fazla besleyici gıdalar alabileceği tahmin edilebilir; kimbilir, belki de yapılacak zamlar ve daha iyi beslenme sayesinde “önleyici bir sağlık hizmeti” oluşabilir.
2) SGK açıkları ve dolayısıyla bütçe açıkları çok artar ve sürdürülebilirlik zora girer.
Reddiye: Türkiye’de kamu borcunun GSYH’ya oranı %21’e düşmüş; 2025 için beklenen bütçe açığı da %3,1’dir.
Diğer her şey sabit, emekli maaşlarına dört yarıyılın her birinde reel bazda yüzde yarım oranında zam yapılırsa, kamu borcunun GSYH’ya oranı %23’e yükselir.
%23 kamu borcu/GSYH, OECD üyesi üyelerinin ve akranlarımız olan fakat OECD üyesi olmayan bütün ülkelerin de kamu borçlarının milli gelire oranından daha düşüktür.
Yani: Yani emeklilere reel bazda zam yapmak için “mali alan” oldukça müsaittir.
3) Emeklilere yüksek reel ücretler verilirse, insanlar çalışmak yerine erkenden emekli olmayı tercih eder ve çalışan insan sayısı azalır.
Reddiye: Emekli olma hakkı kazanan düşük maaşlı neredeyse herkes aynı anda hem emekli olmak hem de çalışarak çifte gelir sahibi olmaya çalışıyor çünkü emekli ücretleri geçinmek için yeterli değil.
Emekliliğin ilk yıllarında sefalete düşmeden hayatını devam ettirmenin tek yolu çalışmaya devam etmektir; sonrası Allah Kerim.
Türkiye'de çalışan emeklilerin sayısı bu yüzden yüksek.
4) EYT (Erken Yaşta Emeklilik) SGK’nın harcamalarını olağanüstü seviyede artırdı ve hem SGK bütçesine hem de merkezi yönetim bütçesine büyük zarar verdi; maaşlar reel olarak artırılırsa bu açıklar biraz daha artabilir.
Reddiye: Daha erken emekli olmak, emeklilere daha erken maaş bağlamak demektir; daha erken maaş bağlamak SGK’nın giderlerini, dolayısıyla bütçe giderlerini artırır; amenna.
Bu genel doğruyu siyasetçiler mesela Çalışma Bakanı Sayın Vedat Işıkhan ve Sayın Mehmet Şimşek de sürekli kullanıyor.
Az önce Sayın Işıkhan’ın “EYT’nin, SGK’ya ilk yıl maliyeti 734 milyar TL oldu” mesajını okuduğum için bu yazıyı yazıyorum çünkü EYT’yi savunan yazılar yazmıştım.
SGK’nın resmi verilerini irdeleyerek Sayın Işıkhan’ın verileri çarpıtıp çarpıtmadığına bakalım:
Resmi verilerine göre 2021 ve 2022’de SGK gelirlerin, SGK giderleri karşılama oranı %96,7 ve %96,2 olmuş.
EYT maaş ödemelerinin yapıldığı 2023 ve 2024 yıllarında ise gelirlerin giderleri karşılama oranı yükselmiş: %98,2 ve %99,7’dir.
Yani EYT’lilere rağmen SGK bütçe açığı azalmış.
Soru: SGK bütçesinin gelirleri içinde Hazine’den yapılan fon transferleri artmış olamaz mı?
Bakalım.
Son 15 yılda SGK gelirleri içinde Hazine’nin payı %17’ydi. Son iki yılda bu oran da %17’den %16’ya düşmüş.
Bir soru daha: Peki, Hazine’nin aktardığı fonların GSYH’ya oranı artmış olamaz mı?
Son 15 yılda Hazinenin doğrudan ve dolaylı bütün transferlerinin yıllık ortalaması %3,84 olmuşken; 2023 yılında bu oran %3,23 ve 2024 yılında da %3,33’e düşmüş.
Yani: Yani EYT’lilere rağmen SGK bütçesi iyileşmiş.
Emeklileri Süründürenler Koalisyonunun bu dört maddeye ilave başka itirazları da var; bizim de bu itirazlara karşı reddiyelerimiz var; şimdilik bu kadar yeter.
Yılın ilk altı ayında enflasyonun, bilhassa düşük gelirlilerin enflasyonu %20’ye yaklaşacak; bu enflasyona göre asgari ücretin de artırması bir zorunluluk.
Konuya devam edeceğim fakat bu “koalisyonun” kendilerine “biz bu dünyaya düşük gelirlileri süründürmek için mi geldik” sorusunu sormalarını umarım.














